Ayaða kalktý, onu görüyordu. "Burada durdu, denize baktý, karanlýklarý düþledi... Duvara kazýdýðýmýz adlarýmýzý yeniden yazdý dokunarak. Bizden nefret mi etti? Sözünü tutmamasýna alýþmýþtý insanlarýn. Kirlenerek büyündüðünü, unutmanýn acýmasýzlýðýna 'hayat' dendiðini bilmiyor muydu? Kimse gelmedi o gün. Herkes unutmuþtu... herkes... herkes büyümüþtü..."
Tutunarak doðruldu, gözyaþlarýyla ýslanmýþ yanaðýný onun buz gibi duvara kazýnmýþ adýna yaslandý yeniden. Her tarafý uyuþmuþtu.
"Ben de gelmedim... gelmedim..." diye baðýrarak duvarý yumrukluyordu þimdi. Çakmaðýn gazý bitmek üzereydi, tekrar duvara tuttu. Bir azalýp bir çoðalan ýþýkta, kendi adýnýn hemen altýnda þu sözleri okudu: "En çok seni bekledim."
Sibel Öz'ün, iyi insanlarýn sade hayatlarýnda yaþadýklarý trajedileri ve biriktirdikleri acýlarý anlatan öyküleri...