"... ulaþacak ve kendini yenileyecekti. Göremediði Kabe'ye doðru koþmaya baþladý yeniden. Nefes nefeseydi, ha bayýldý ha bayýlacak. Ayaðý takýldý ve sendeledi. Tam düþecekti ki acý acý ýslýk çalan silah sesleri geldi kulaðýna ve düþmeyi unutarak dimdik ayakta durdu. Bir kez daha baktý çevresine: Ne bir kimse vardý, ne de Kabe... Ve demir perdeler indi, demir perdeler kalktý: Gözünün gördüðünü gönlü onayladý. Zaten Kabe olamazdý burada. Kabe'nin bulunduðu yerde silah sesinin iþi yoktu. Bu durumda burasý Mekke olamazdý. Þimdi bir tek ihtimal kalmýþtý: Ýstanbul. Hedef gözetmeksizin yeniden koþmaya baþladý. Ýnþaat, hep inþaatýn yanýnda dönenip duruyordu. Silah seslerinin ardýndan motor homurtularý ve insan çýðlýklarý duyuldu. Marks, Engels, Lenin... Görünürlerde kimseler yoktu ama sesler vardý. Büzülen ve küçülen bir kent. Peygamber adlarý sayamayan ya da Buda: Konfiçyüs filan diyemeyen bir kent. Ne kendisi ne de baþkasý olabilen bir kent..."