Yahya Efendi dergahý mýydý, boðazý bir Aþiyan’dan bir de o ölüler tepesinden görebilirdiniz, ölü dememek mi gerekirdi, vitraylardan süzülen eleðimsaðmayý ikindi vaktiyle zenginleþtirerek mi kýlmýþtýn, istiðraf gibi bir yalnýzlýk yaþamýþtýn, bizantinik kalýntýlardan da eser kalmamýþtý anlaþýlan, kadim uygarlýklar çeþmeler gibi kurumuþtu.
“Sevgiyi azaltan bir yer burasý.” Þiir kelimelerle yazýlýr diyen þairi yalanlayan bir mýsra. Eliot’ý keþfin de kýsa sürmüþtü, tatile gittiðinde o sayfiye kasabasýnda görmüþtün eski bir kitapçýda “Bu sahafýn ne iþi var burada” diye yazmýþtýn, kýrlangýç günü diye eklemiþtin. Nereden bilebilirdin bozgun günü olacaðýný… (arka kapaktan)
Kýzýlcýk þerbeti günüydü. Yine þafakta uyanmýþtým. Hani kýrmýzý görmüþtün düþünde. Lýtn sarýsý saçlarý, elma elma yanaklarý, yemyeliþ gözleri, örgülü saçlarýnda beyaz kurdelasý, beyaz, pileli eteði, Kýzmýþtým. Aðlamýþtýn. “Kýzýmý istiyorum! Kýzýmý istiyorum!” diyerek uyanmýþtýn. Her kabusunda olduðu gibi yine yanýndaydým. Anlatana dek bir þey anlamamýþtým. Sonra gülüp geçmiþtik, bu rüya da bize yeni bir þey armaðan etmezdi. Yetiþtirme yurtlarý gibiydi. Sonu gelmez tartýþmalara, kavgalara tutsak bu çiftin sonuçta vazgeçilmesi güç, hatta imkansýz bir iliþkiyi sürdürmesi yanýnda, henüz dünyaya bilinci uyanmamýþ bir meleðin küçük düþü bile duygularýmýzýn patlamasýna yetmiþti.. kitaptan….