Tüketimciliðin getirdiði bir yüz göz olma, teknolojik imkânlarýn saðladýðý hedonizmin bir “bana ne”ciliði, maddi çýkarlarýn sildiði duygudaþlýk…sadece günlük hayatýn olaðanlýðýnýn göstergeleri olarak iþlemedi; Baudelaire’in deyimiyle, modernitenin ve postmodernitenin ressamlarý olarak dünya ahvalini de resmetti. Artýk ortalýkta ne Simmel’in saygýlý ne de Schopenhauer’in ýstýrap duyan insaný var. Ama Durkheim’in anomik, Veblen’in gösteriþçi figürleri hâkim konumda. Ve bir kýsýr döngü yeni yüzyýlda da süregidiyor: Kriz bireyleri insansýzlaþtýrarak derinleþiyor, derinleþtikçe insansýzlaþtýrma “yeni” bir kültürel form ve hayat tarzý olarak kendini gösteriyor. Bu durum ise, krizi kriz olmaktan çýkarýp günlük hayatta olaðan hale getiriyor: Bireyler ýstýrap duymadýklarý sözde bir kriz karþýsýnda kaçýþcý bir tavýr alarak o krizi sanal þekilde alt etmeye yöneliyorlar: Yani tüketiyorlar, teknolojiyle oynuyorlar, egoist çýkarlarý maksimum kýlmanýn acýmasýz savaþýný veriyorlar, somut ve maddi olaný baþ tacý ediyorlar. Yeni bir medeniyet deðil, âdeta insansýzlaþtýrýlmýþ bir dünya kuruyorlar.