Ýslâm, arza otaðýný kuruduðu günden itibaren bütün gücüyle kalblere yönelmiþ, gönülleri fethetmeye çalýþmýþ, her vicdana kendi resmini çizmiþ, sonra da hayatýn bütün birimlerine yürümüþtür. Öyle ki, onun sinelerdeki derinliðiyle hayatýn her faslý üzerindeki tesiri arasýnda hemen her zaman bir tenasüp söz konusu olagelmiþtir. Onun ruhlarda kabul görmesi ne kadar derin ve köklü ise, hayatýmýzdan taþan ve çevremizde mâkes bulan tesiri de o kadar aþkýn ve o kadar kalýcýdýr. Hatta diyebiliriz ki, Ýslâm adýna çevremizde uyanan arzular, iþtiyaklar, kabuller tamamen bu iç resmin derinliði ve ihatasýyla mütenasip olarak gerçekleþmektedir. Yani insan darûnundaki bu ilk kabul ne kadar derinse, çevredeki tesiri de o kadar güçlü olmakta ve toplumun ahlâkî, iktisadî, siyasî, idarî ve kültürel hayatý da her zaman bu iç iz'âna göre birer yön takip etmektedir. Evet, toplum her yönüyle ondan önemli çizgiler taþýmakta; sanat, edebiyat, bu iç muhtevanýn renkleri, desenleri þeklinde dýþarý vurmakta, her yerde varlýk ve eþyanýn satýrlarý arasýnda o iç muhtevanýn sesi, soluðu, þivesi, duyulup hissedilmekte, görülen görülmeyen her þey, bize sessiz-sözsüz o iç muhtevanýn lisanýyla duyulmadýk besteler sunmaktadýr.