Bir gün ona bir falcý "on sekizinde öleceksin" demiþ. Falcýnýn sözleri onu öyle etkilemiþti ki, eksi yirmi beþ derecede kýþ gecelerinde, bahçedeki tuvalete geceliði ile gidiyordu. birkaç kez gece kaltýðýný hissetmiþtim. Bir seferinde arkasýndan ben de çýktým. Ellerimiz kapýnýn demirine yapýþýyordu. Dondurucu bir hava vardý. "Niçin çýplak çýkýyorsun hasta olacaksýn" dediðimde "Zaten bana falcý on sekizimde öleceðimi söyledi" demez mi. Çok þaþýrdým adeta kendini ölüme hazýrlýyordu. Bahçede uzun süre kalýyordu. Ýntiharýdüþündüðünü de söylemiþti. Annemle ikimiz onu bu inancýndan vazgeçirmek içni, o zamanlar bir yaþýnda pek güzel bir bebek (Þimdi emekli edebiyat öðretmeni) olan, çok sevdiðimiz bir komþu oðlunu, ismini annemin koyduðu Yüzel Ergin'i severken, hayat bu çocuðu sevmeye deðer, güzel bir parça dinlediðimizde hayat bu müziði iþitmeye dever, güzel bir manzarada hayat bunu görmeye deðer diyerek ona yaþamý sevdirmeye çalýþtýk. Ýntihardan vazgeçtiðine inandýðýmýz da çok rahatlamýþtýk. Üstelik bize emanetti.