“Bir sabah Mütareke haberi, Ýstanbul ufuklarýnda top gibi patladý. (...) O gün mütereddit eller evvela birkaç bayrak astý. Öðleye doðru Beyoðlu, baþtan baþa gelin gibi donandý.”
“Sokaklar o kadar sessiz, herkesin yüzünde kendini ta içine çekmiþ öyle somurtkan, öyle ketum bir þey var ki! Halk o kadar harpten býkmýþtý. Niçin þimdi sevinmiyor? Harpte akan beyhude kanlarý mý, yoksa Mütarekenin Ýstanbul’da karýþtýracaðý, saçacaðý dahili çirkefi, deþilecek eski, kokmuþ yaralarýn akýtacaðý cerahati mi düþünüyor?”
“Þehir, hiç de býraktýðým þehir deðildi. Bana insanlar deðiþmiþ, evler, sokaklar ihtiyarlamýþ, yýpranmýþ gibi geldi. Daha sonralarý Ýstanbul sokaklarýnýn cazibesinin bir tarafýný yapan satýcý seslerinin bile eski satýcý seslerine benzemediklerini fark ettim.”
Mütareke’yle birlikte Ýstanbul, beþ yýl boyunca iþgal altýnda kaldý. Bu beþ yýllýk dönem, Türk romanýnda nasýl yer buldu? Tamer Erdoðan, o yýllarýn havasýný teneffüs etmiþ yazarlarýn romanlarýna yansýdýðý þekliyle Mütareke Ýstanbul’unu inceliyor:
Ercüment Ekrem Talu, Halide Edip Adývar, Salahaddin Enis Atabeyoðlu, Yakup Kadri Karaosmanoðlu, Âgah Sýrrý Levend, Mehmet Rauf, Peyami Safa, Mithat Cemal Kuntay, Þükûfe Nihal Baþar, Hilmi Ziya Ülken, Cevdet Kudret Solok, Ahmet Hamdi Tanpýnar, Kemal Tahir, Münevver Ayaþlý, Ýskender Ohri.