1996’nýn sýcak bir yaz gününde, Usame bin Ladin’i, arkadaþlarýný ve ailesini taþýyan bir uçak, Afganistan’ýn doðusundaki Celalabad þehrine indi. Suudi Arabistan doðumlu bu Ýslami eylemcinin pek az ekipmaný, birkaç yandaþý ve ufak bir bölgesel desteði vardý. Bu kiþi beþ yýl içinde, tarihin en þok edici ve yüksek tahrip gücüne sahip eylemlerini gerçekleþtiren örgütünü kurdu.
Arapça’da ‘üs’, ‘model’ ve ‘formül’ anlamlarýný taþýyan El Kaide sözcüðü, 1990’larýn baþýnda FBI tarafýndan pek çok Ýslami grubu adlandýrmak için kullanýlýyordu. Batý’da bu sözcük artýk küresel güvenliðe karþý büyük bir tehdidin sembolü olarak algýlanýyor. Peki, El Kaide nedir? Suçlu bir beyin tarafýndan yönetilen disiplinli, davasýna baðlý, iyi yapýlanmýþ bir terörist grup mu, yoksa bundan daha karmaþýk, daha ayrýntýlý ve daha meþum bir þey mi?
Her ne kadar örgütün eðitim kamplarý yerle bir edilmiþ olsa da, hiç kimse El Kaide’nin de bu kamplarla birlikte ortadan kalktýðýna inanmýyor.
Jason Burke, Ýslami terörizmin yol açtýðý tehdidin tek bir adamdan, hatta tek bir gruptan deðil, derin kökleri Ýslam dünyasýnýn siyasetine, toplumlarýna ve tarihine uzanan geniþ bir hareketten kaynaklandýðýný gösteriyor.
The Observer gazetesinin baþmuhabiri olan ve uzun yýllar
Afganistan’da bulunan Jason Burke, örgütün öyküsünü baþlangýç noktasýndan itibaren anlatýp konuya iliþkin kesin açýklamalar getirirken, El Kaide’ye bakýþýmýzý tamamen deðiþtiriyor.