Ýnsanlýk tarihinde devlet ve toplum iliþkisi daima bir gerilim alaný ola gelmiþtir. Toplumun en iyi nasýl yönetilebileceði zihinleri sürekli meþgul etmiþtir. 20.yüzyýldaki kadar devlet ve topluma iliþkin kuramlar alternatifsiz deðildi. Bunlar liberal ve sosyalist kuramda olduðu gibi sýnýfsal temelli veya ýrka iliþkin sapmalarýn somutlaþtýðý faþizm ya da kutsal dinleri referans alan teokratik modellerdi.
Devlet ve topluma iliþkin yeni yaklaþýmlarýn ortaya çýkmasý II. Dünya Savaþý sonrasýna rastlar. Yapýsal iþlevselcilik, merkez-çevre ülkeler modeli bunlardan bazýlarýydý. Bu kuramlarýn aktörleri küresel siyasi ve ekonomik baðýmlýlýðý pekiþtiren BM, GATT, Dünya Bankasý, IMF gibi örgütlerdi. Ancak A.B.D. fiili uygulayýcý devlet olarak görülüyordu.
Liberal ve sosyalist devlet kuramlarýnýn ortak yaný sosyolojiden yararlanmalarýydý. Yeni kuramlarýn belirgin özelliði ise uluslararasý alanda II. Dünya Savaþý sonrasý oluþan A.B.D. üstünlüðüne dayalý koþullardan fazlasýyla etkilenmesiydi. Ancak savaþtan kýsa süre sonra geliþen soðuk savaþ ortamý bu kuramlarýn uygulamaya konmasýný bir süre ertelemeyi zorunlu kýldý.
Küreselliðin 1989 sonrasý sahneye çýkmasý ertelenen yeni uluslararasý sistem ve toplum yaklaþýmlarý için özel bir fýrsat oldu. Liberal kâr mantýðýna dayalý bu kuramlar sosyal devletten farklý olarak insaný sosyal çevresiyle kavrama endiþesi taþýmaz. Küresel þirketlerin temel çýkarlarý önceliklidir.
Demokrasi ve “insan haklarýna saygý” söylemleri küresel projelere engel oluþturduðu düþünülen devletlere karþý “parçalayýcý” birer araç olarak kullanýldý. Bu durum henüz devam etmektedir. Aslýnda yeni kuramlarýn nihai amacý demokrasi ve insan haklarýný küresel ölçekte yaymak deðildi. Küresel medya kuruluþlarýnca dünya gündemine taþýnan bu “söylem ve sloganlar” soðuk savaþ sonrasýnda küreselleþmenin kazananlarý lehine iþleyen birer “katalizatör” gibi devreye sokuldu. Geliþmekte olan ülke aydýnlarý bu karmaþýk, deðiþken ve hemen her konuda “standart” sorunu yaþanan tablo karþýsýnda bocaladýlar.