Hicret, her yüce davada çok önemli bir esastýr. Bundan dolayýdýr ki, hicret etmedik büyük bir dava ve mefkure insaný yok gibidir. Bugüne kadar bir dava þuuruna sahip hemen herkes, doðduðu diyarý, yüce davasý uðruna terk etmiþ ve baþka bir yere gitmiþtir.
Hicret, yalnýzca Peygamberimiz döneminde yaþamýþ olan sahabiler için deðil, onlardan sonra yaþayan ve onlarýn yolunu izleyen tüm müminler için son derece güzel bir örnektir. Önemli olan ise, hicretin þeklinden çok, hicret sýrasýnda yaþanan metafizik gerilim, imani olgunluk ve güzel ahlak ya da baþka bir deyiþle hicretin ruhudur. Bu ruh, farklý þekillerde de olsa tüm müminler tarafýndan her çaðda ve her coðrafyada yaþanabilir.
Hicret, sayýlarý ve dünyevi imkanlarý pek az olan bir topluluðun, ilahi düsturlarý uygulayarak nasýl iki cihan mutluluðuna nail olduklarýný, nasýl örnek bir insanlýk sergilediklerini gösteriyor. O zaman gerçekleþmiþ bu durumlarýn benzerlerinin her zaman olabileceðini bize telkin ediyor ve bize güç veriyor. Nitekim hicret bitmemiþtir ve bu gün de devam etmektedir. Biz hicreti mazide kalmýþ bir kýssa olarak deðil, kalbimizi kuvvetlendiren, azmimizi bileyen, ümidimizi kanatlandýran bir güç kaynaðý kabul etmeli ve o kaynaða yönelerek hayatýmýzý beslemeye çalýþmalýyýz.