Hayatýn içinden yara almadan geçen kaç kiþi vardýr?
Kýsa, mavi bir iþ gömleði ve pas rengi bir etek giymiþ genç bir kýz, açýk bir pencerenin önündeki masada yan dönmüþ oturuyor. Gözleri inci tanesi gibi. Odanýn içine dökülen güneþ ýþýnlarýnýn ýlýklýðýyla nemlenmiþ bir boyun, balmumundan yapýlmýþ gibi duran ellerin aylaklýðý ve tablodaki kýzýn henüz zulmün ya da bilgeliðin izlerini taþýmayan eþsiz profili. Resme hakim olan sümbüli bir hüzün, kýzý baþtan ayaða boyuyor ve Vermeer’in fýrçasýndan çýkmýþ hüzün renkli kýzý yaratýyor.
Ýþte bu tablo, zamanýn içinde, Hollanda topraklarýnda elden ele dolaþýrken, kendi kaderini de duvarlarýnda asýlý durduðu evlerde yaþayan insanlarýn kaderleriyle örüyor. Geçmiþiyle hesaplaþan bir adamýn, hiçbir þeyi olmayan ama kalbi sevgiyle dolu bir kadýnýn, çaresiz bir genç kýzýn ve önyargýlarýn kurbaný iki âþýðýn acýlarýna ortak oluyor. Tablodaki kýzda kendilerini bulan bu insanlar, ona tutkuyla baðlanýyorlar ama hiçbir zaman onu elde tutamýyorlar. Hüzün renkli kýz gibi, ona ebediyen sahip olamayan insanlar da, özlemin ve acýnýn çerçevelediði bir sona doðru sürükleniyorlar.